16 Mayıs 2009 Cumartesi

Lost: Season 5



Yazı Spoiler içerir :)

Evet arkadaşlar hepinizin bildiği gibi 2 gün önce LOST sezon finali yaptı ve yine kendisinin diğer dizilerden farklı olduğunu kanıtlayan bir sezon finali oldu…

İlk başlarda biraz ağır başlayan ama sindire sindire izlediğimiz bölümlerde olayları kavramaya çalıştık; adanın nasıl yerinden oynadığı ile ilgili biraz kafamız karıştı , Kate(Evangeline Lilly) in elinden Aaron’ın alınmak istenmesi, Jack(Matthew Fox)in kendisini Ben(Michael Emerson)in oyunları içinde bulması tabi John Locke(Terry O'Quinn) kısmını söylememe gerek yoktur sanırım…


Ama hepimizde farkındayız ki bir sezon bunlarla geçmezdi, JJ.Abraham da farkına vardı ve daha fazla heyecan vermek üzere Miles, Sawyer ve Juliet,ve Jin’i bir arada tutarken, Jack Sayid, Kate ve Sun’ı da unutmamıştı, onları da birbirleriyle buluşturmayı başardı.Benim gözüme çarpan tesadüf olaylar dizisi gelişti mesela Kate’in alış veriş yaptığı yerden az önce Hugo alışveriş yapmıştı Sayid ile beraber…
Dizinin sezon içinde dönüm noktası bana göre LaFleur adlı bölüm ve bizimkilerin neden ve nasıl 1977’ye gittikleri, hikayenin nasıl bir anda değiştiğini gösteren bir bölümdü. Adaya geri dönme hikayesi yerine orada artık yeni bir yaşam içinde buldular kahramanlarımız kendilerini..

Neyse bu dizide alışık olmadığımız bir düzen vardı bu sefer ünlü bilimcimiz Daniel Faraday (Jeremy Davies)la karşılaştık (benim favorimdir arkadaşlar) adadaki bu değişimi çözmeye çalıştı ama pek başarılı olamadı, tezlerinde bir terslik olduğunu çok sonra anladık Daha önce geçmişte yaşanan bir olayı değiştiremezsin diyen Faraday bizimkilerin elini kolunu bağlıyordu. Sonrasında yaptığı çalışmalarda gördü ki insan faktörü ayrıydı ve kaderini herkes kendi belirlerdi.Aslında bu tezi daha önce açığa çıksa belkide Kate, Ben’in yaşaması gerektiği düşüncesine kapılmayacak ve ona yardım etmeyecekti. Jack belki de en başta doğru olanı yaptı işleri akışına bırakarak. Neyse fazla dağınıklığa mahal vermeden konuya dönelim, Faraday, Charlotte’u kurtaramamıştı ama daha ilginci Charlotte’un çocukluğunda onu uyardığını öğrendik Daniel’ın ki bu bizi epey bir şaşırtmıştı. İlerleyen bölümlerde tabi ki neler olduğunu anladık 1977 yılına dönmüşlerdi ve işte o yıllarda Daniel , Charlotte’la konuştu bizde aydınlanmış olduk…


Peki buraya kadar her şey tamam derken Eloise yani Danielın annesiyle karşılaştık adanın en eski lideri aynı zamanda Charles Widmore’un sevgilisi (1977 yıllarından bahsediyoruz tabiî ki) bütün olayların bunların yüzünden olduğunu düşünürken en sonunda Jacob göründü bize ve sanırım bu sezonun en önemli bölümü de Jacob’ın kim olduğunu görmekti yine flashlar ve Jacob bizimkilerin yanında acaba neden bunu önümüzdeki sezonda öğreneceğiz… Burada kritik nokta 6.sezon da Jacob odaklı olmak üzere merak ettiklerim Eloise ve Widmore karakterleri. Onların hikayesi tam olarak nedir nerden başlar nereye gider bunları daha sık şekilde izleyeceğiz sanırım 6.sezonda.

Konuya dönersek Daniel insan faktörünü ileri sürerek hidrojen bombasını patlatmanın bütün her şeyi sıfırlayacağı tezini ortaya attı ve bunu uygulamak için 1977 yılına dönüp annesi (Eloise)in yanına gitti fakat Richard’a silah doğrultmuşken arkasından vuruldu, döndüğünde vuranın annesi olduğunu öğrenip çok şaşırdık çünkü o anda annesi olduğunu bilmiyorduk…

Faraday ölünce bu işi Jack yapmaya kafaya koydu o hidrojen bombası patlamalıydı, esirdiler, kaçma imkanları nerdeyse sıfırdı. Derken Eloise geldi ve onlara sorular sordu oğluyla ilgili sonunda cevaplar ikna edici olunca kurtuldular ve bomba için yola koyuldular…

Eloise, Richard, Kate ve Jack hızlı adımlarla bombaya giderken derenin dibinden mağaraya giriş yapılması gerektiğini öğrendi ve vazgeçmek istedi ama Richard ve Eloise buna izin vermedi silahlar doğrultuldu ama ateş edilemedi, çünkü dostumuz Sayid çıkıverdi ormandan aniden ve Kate’i kurtardı ama bu Kate’i vazgeçirmedi Daharma’ya geri döndü..

Final bölümü ilginç bir halı dokuma sahnesi ile başladı. Jacob’u görmemizin ardından o ilk sahnede geçen diyalog tamamiyle bir iyi&kötü çatışması tarzında bir diyalogdu. Aslında o diyalog 6.sezon için pek çok şeye gebe olabilir. Final şu ana kadar izlediğim en iyi Lost finaliydi diyebilirim. Konuya girişten sonuç bölümüne kadar bir buçuk saatlik film tadında harika bir bölüm keyfi yaşattılar. Jacob’un geçmişinde kahramanlarımızı ziyaret ettiğini gördük. Ki küçük değişikliklerle kahramanlarımızın adaya düşmesinde roller oynadı. Örneğin Kate’e çaldığı kutuyu hediye ederek hırsızlığın kötü bir şey olmadığını anlatır gibiydi. En azından yaptığından ders alamadı ve ilerde suç işleyecek potansiyalini ortadan kaldırmadı. Zira her sahnede kahramanlarımıza bir teması vardı. En belirgini John Locke’a karşı olan temasıydı. Jacob’u ve sırlarını 6.sezonda öğreneceğimizi düşünüyorum.


Finalin benim için en önemli çıkarımına gelirsek bu John Locke’un bir özelliği yokmuş arkadaş. Ben bunu anladım. Dead is dead mantığı sonuna kadar doğruydu. Dirildiğinde Ben nasıl şaşırmıştı ilk karşılaştığında. Ona bile anlamsız geldi ama sorgulayamadı, çünkü Locke’tan önce ada kendini sorgulamalıydı. Locke’un dirilişinden sonraki davranışları zaten hiç kendi gibi değildi. Neyin ne olduğunu bilen özgüven sahibi biri haline dönüşmüştü ki inandırıcı olmuyordu cidden. Bunu da sezonun final sahnesinde gördük.

‘’Seni öldürmenin bir yolunu arıyorum.’’ diyen siyahlı adamı hatırlarsınız. Locke, Jacob’un karşısına çıktığında Jacob’un söylediği’de ‘’Aradığın yolu buldun mu?’’ oldu. O sahnede zaten Ben ‘’Siz daha önce tanışıyor musunuz?’’ diyerek öylesine bir afallama yaşadı ki kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Lost’un en cool karakterlerinden biri olan ve sürekli ‘’I have a plan’’ söylemiyle favori karakterim arasına giren Ben’in de Locke gibi hiçbir özelliği olmadığını anlamış bulunmaktayım. Jacob sadece Ben’i bir piyon gibi işlerini yapması için kullandı. Ben’in son sahnedeki çaresizliği cidden içler acısıydı. İşi bağlarsak nihayetinde Locke diye bildiğimiz adam aslında sahne başında görülen siyah gömlekli adam yüksek ihtimalle. Ki Jacob’la bir çatışma halindeler sürekli. Bu iyi&kötü çatışması üzerine mi kurulacak yoksa JJ Abraham sürprizlerle bizi nasıl şaşırtacak göreceğiz 6.sezonda.

Fark ettiniz mi bakın dizi nasılda bir anda yön değiştiriyor işte bu yüzden tercihim LOST Neden sizinde tercihiniz LOST olmasın…


Onur Kahraman & Kaan Mert Kayrak


14 Mayıs 2009 Perşembe

All-Nba Team


All-nba first team
LeBron James (Cavs)
Dirk Nowitzki (Mavericks)
Dwight Howard (Magic)
Kobe Bryant (Lakers)
Dwyane Wade (Heat)

All-NBA second team
Tim Duncan (Spurs)
Paul Pierce (Celtics)
Yao Ming (Rockets)
Brandon Roy (Trail Blazers)
Chris Paul (Hornets)

All-NBA Third Team
Carmelo Anthony (Nuggets)
Pau Gasol (Lakers)
Shaquille O'Neal (Suns)
Chauncey Billups (Nuggets)
Tony Parker (Spurs)

12 Mayıs 2009 Salı

Most Improved Player


2008-09 sezonunda en çok gelişme kaydeden oyuncu ödlülü Indıana Pacers'tan Danny Granger'a gitti. Geçtiğimiz sezon Hedo'nun bu ödüle ulaşması ile gururlanmıştık şimdi Hedo bayrağı Granger'a teslim etti.

Granger'ın bu sezon oyunun da cidden büyük gelişme vardı. Savunmasından tutun da hücumda gerektiğinde ipleri eline alması can alıcı clutch'ları ve can yakan buzzer'ları ile sezona damgasını vurdu Granger. Öyle ki bu performansı ile All-Star olma başarısı dahi gösterdi.

Aslında Davın Harris ile büyük bir çekişmesi vardı. Ödülün bu kadar gecikmesi de belki kurulun kararsızlığıdır. Tam sonuçları bilmiyorum ama muhtemelen az bir farkla Granger ödüle ulaşmıştır. Harris'in de bu sezonki çıkışı yadsınamaz ama performansıyla bu ödülü hak edenlerden biri de Granger'dı ve bu başarılı sezonunun sonunda ödüllendirilmesi onun adına sevindirici.

Sıradaki ??


Cleveland Cavaliers 4-0 Detroit Pistons
Cleveland Cavaliers 4-0 Atlanta Hawks

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Slumdog Millionaire


''Kim 500 Milyar İster'' zamanında ülkemizde de yayınlanmış ve reyting rekorları kırmıştı. Hatırladığım kadarıyla son iki soruya kadar gelebilen iki yarışmacı olmuştu. Hatta çeşitli ana haber'lere dahi konu oldular yarıştıkları sırada. İlgi uyandıran kendini izlettiren aynı zamanda öğreten de bir yarışmaydı.

2009 yılının en iyi film Oscar'ını alan Slumdog Millionaire'in de konusu izlediğimiz yarışmadan ve yarışmacılarından pek farklı değil. Filmin giriş sahnesi çok enteresan. Tüm soruları bilebilen bir kenar mahalle çocuğu. Bu nasıl başarılır;

A- Hile Yaptı
B- Şanslıydı
C- O Bir Dahiydi
D- Bu Kaderiydi

Filmin tarzı bana Sihirbaz'ı anımsattı. Orada da olay sondan başlıyor ve bir anlatıcı ile şekilleniyordu. Burada da son soruya cevap verecekken süresi dolan Jamal'ın sorgu sahneleriyle başlıyoruz filme. Yarışmanın sunucusu bu kadar soruyu bilmesine imkan vermeyerek kahramanımızı hile yaptığı gerekçesi ile ihbar etmiştir. Jamal'ın sorgu sahneleri ile film başlıyor ve Jamal'ın bildiği soruların hikayelerini anlatmaya başlamsıyla filmin içinde kendimizi buluyoruz.


Hayattan kasıt aslında tamamiyle bir mücadele. Rahata hiç bir zaman erişememiş, yarışma programına dahi tammiyle şansıyla çıkmış bir kahraman ile karşı karşıyayız. Çocukluk dönemi çevresindeki yaşam o kadar kısıtlı ve zorlu ki izlerken onu yaşıyor ve hissediyorsunuz. Afrika'nın kenar mahallelerini anlatan Savaş Tanrısı, Kanlı Elmas gibi yapımlara benzetsem de filmi arkasında dönen ve film sonuna kadar merakla izleidğimiz Milyoner olma hikayesi de filmi başka bir boyuta taşımış.

Aslında film Hindistan'ı fazlasıyla yeriyor. Hindistan'ın kenar mahalleleri, irili ufaklı çeteleri, çocuk dilendiren zalimleri ile berbat bir yaşamın içinde buluyoruz bir anda kendimizi. Neyse ki filmin arasına izleyiciyi sıkmayacak bir şekilde aşkta serpilmiş ki bu hikayenin de nereye varacağını merak ediyorsunuz.

Sonuç olarak Oscar'ı hak edip hak etmediği konusunda bir fikir bildiremem çünkü henüz çok tartışılan Benjamin Button'u izleme fırsatım olmadı. Ancak film hiç fena bir yapım değil. Eh 8 oscar almış o kadar da olsun yani. İzleyin vakit kaybetmezsiniz.

Unutmadan. Doğru cevap D..

Big Baby Kiss



Glen Davis sezon başında Boston benchinin arka sıralarına mahkumdu. Oyuna fark açıldığında girer işini kötü yaparsa Garnett'ten azar işitir ve duygularına yenik düşüp göz yaşı dökerdi. Duygusal çocuk Davis'in Garnett ve Powe'un sakatlanması ile play-off'ta şans yüzüne güldü. Son olarak Magic karşısında beklenmedik şekilde son iki hücumda topu kullanan Davis takımının zor anında elini taşın altına soktu ve maçı kazandıran isim oldu. Hele ki şu son basketi kariyerinin en önemli basketidir şüphesiz.

Lakers vs Rockets: Game 4


Yao sakatlanınca acaba Rockets'i fazla mı hafife aldık yoksa Lakers'ı mı abarttık bilemiyorum. Dün gece maçı isteyen oynayan taraf olan Houston bir çok eksiğine rağmen Lakers'ı evinde devirmeyi başardı.

Yao'nun olmayışı boyalı alanda Lakers'ın üstün olacağını düşündürmüştü maç öncesinde bana. Ancak görünen o olmadı. Maça ilk beş başlayan Chuck Hayes skor anlamında yeterli katkıyı vermese de mücadele ettiği süre boyunca oldukça azimli oynadı. Bunun dışında pota altında Odom'u silen Scola 4 numaranın tek hakmi oldu maç boyunca. Scola'nın bir molada verdiği röpörtaj ekrana yansımıştı. ''Yao'nun olmayışı beni korkutmuyor. Yeter ki mücadelemizi edelim.'' diyordu. Houston o mücadeleyi fazlasıyla gösterdi.

Lakers'lı oyuncular Yao'nun olmayışını belkide maçı ve seriyi aldık artık şeklinde yordular. Aslında hemen hemen herkes bu düşüncedeydi. Lakers'a piyango gibi gelecekti Yao'nun olmayışı ancak Battier'in Brooks'un Scola'nın azimli ve istekli oyunu buna engel oldu. Özellikle play-off'lar öncesinde Rockets'in en zayıf noktası olarak tanımladığım guard bölgesindeki oyun dün gece cidden iyiydi. Aslında play-off'lar boyunca Brooks beni şaşırtan performanslara imza attı. Dün gece de ekstra bir oyun oynayarak maçı kazandırdı takımına.

Lakers'lı oyuncuların silik görüntüsünün yanında Rox'un mücadelesine ayak uyduramamaları sonunu hazırladı takımın. Kobe ilk devre idare etmeye çalışsa da skor 30'lara dayanmış ve geriye dönüş için inanç dahi kalmamıştı. Gasol sertliği görünce yine içine kapandı. Ortaya çıkması beklenen Bynum ise Rockets pota altında escortL'uk yapmaktan öteye gidemedi. Yao'nun olmayışını Lakers açısından çok iyimser değerlendirmişiz maç öncesinde bunu anladım. Lakers pota altı şu görüntüsüyle Houston'dan kat be kat kötü.

Bu iki takım adına da çok ekstra bir maç oldu. Houston'un her attığı girdi neredeyse maç boyunca. Lakers'ın maçı 12 sayı ile bitirmesi kimseyi aldatmasın resmen tecavüz etti Rockets. Ha gelecek maçlarda böyle olur mu işler Rockets adına ? Zor.. Lakers'tan ilk maçı çalmışlarda La'de ancak bu eksik kadroları onları Batı Finaline kadar götürmez diye düşünüyorum.

10 Mayıs 2009 Pazar

Ölüme Şartlanmak


Altay öktem'in şu kitabını okuma fırsatı buldum geçende. Kitabı okurken kendinizi polisiye bir filmde gibi hissediyor ve kitabın içindeki gerilim ve korkuyu hissediyorsunuz. Aslında kitap yer yer çok iyi olmasına karşın bazı yan hikayelerini yarıda bırakması açısından biraz notunu düşürdü gözümde. Kitabın arkasında 'Hafiye Okur: Sende işin içindesin' diyor ki doğru. Hele kitap sonunda yazarın 'Nekronomikon' adını verdiği 'ölüler kitabı'nda cidden iyi!!

Bir de kitap en büyük hatayı başlığında yapmış. Ofsayt bir başlığı var. Direk kitap hakkında Spoiler vermekte. Kitapta bir çok kahraman var ve hepsi ölüyor. Ancak ölümler sıradan ölümler değil. Ölmeden önce ölüme kendilerini şartladıkları için ölüyorlar. Sayfa sayısı da fazla olmayan insanı sıkmayan bir gecede bitebilecek bir kitap. Alın, bulun, okuyun.

Rockets'e Şok !!

Houston Rockets ile Los Angeles Lakers arasında kıran kırana bir seri oluyor. Kan ter gözyaşı ne ararsak var bu seride. Konferans yarı finalleri arasında izlemesi en keyifli seriydi. Seriydi çünkü şu dakikadan sonra bu sertlikte bu çekişmede başa baş gidecek mi seri merak ediyorum.

Houston Rockets tarafından oyuncuları Yao'nun sol ayağında tespit edilen kırık nedeni ile sezonu kapattığı açıklanmış. Ameliyatlık bir durum olmamasına rağmen iyileşme süreci 2-3 ay sürmesi beklenen Yao'nun bu ani sakatlığı Rockets adına kötü bir haber oldu. Önce Mutombo sonrasında Yao. Rockets'de elde pota altı oyuncusu kalmadı her seride bir kurban veriyorlar.Serinin başa baş geçmesini sağlayan oyunculardan biri olan Yao'nun eksikliği bakalım terazinin Lakers lehine ağır basmasına yol açacak mı ?

Anneler Günü

Bbl Play-Off


Beko Basketbol Ligi'ni bu sezon adam akıllı takip edemedim. Solomon'un dönüşünden sonra biraz olsun Fenerbahçe maçlarına bakmaya çalıştım ancak maçların Spormax'e geçişi olsun bant yayınlar olsun zevkim kalmadı açıkçası. Ama play-off arenası ayrı tabi. Yine ekran başına kurulacağız ligimizi izlemek için. Eşleşmelere gelince Galatasaray-Beşiktaş eşleşmesi ağız sulandırıyor. Efes zorlanmadan geçecek gibi Daçka'yı. Telekom ve Fener ise zorlansa da tecrübeleri ile turu geçen taraf olacaktır. Önümüzdeki haftalar Nba konferans finalleri tbl play-off'ları derken gayet güzel geçecek.

Efes Pilsen - Darüşşafaka Cooper Tires (1-0)
Türk Telekom - Mersin BŞB (1-0)
F.Bahçe Ülker - Antalya BŞB (1-0)
G.Saray Cafe Crown - Beşiktaş Cola Turka (0-0)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...