23 Ekim 2010 Cumartesi
Stackhouse Miami'de
Miami Heat'te Mike Miller'ın sakatlığı sonrası Stackhouse ile görüşmeler başlamıştı. Ocak ayına kadar takımda olamayacak olan Mike Miller'ın yerine bir yıllığına Stackhouse ile imzalanmış. 36 yaşında olmasına rağmen ligin başlamasına üç gün kala bulabileceğimiz en iyi alternatifti. Kimse Mike Miller kadar olacağını söylemiyor ama geçen sezon Bucks'ta oynadığı basketbolu performansını biraz da şampiyonluk hedefi ile üstüne katarak verse kimse de daha üstünü istemez. Jerry Stackhouse'da Miami kadrosuna katıldı ve bu sezon şampiyonluk için mücadele eden kadroda yer alacak.
Nba Gündemi
- Miami'nin şampiyonluk hamlesi olarak görüyordum Mike Miller'ı ancak geçtiğimiz hafta antrenmanda parmağından sakatlanış ve 2 ay basketbol oynayamayacakmış. Zaten dar bir rotasyona sahip olan ve Miller gibi bir oyuncuyu da bu kadroda kaybeden Heat için sezona giriş sıkıntılı olabilir. Miller'ın tarih olarak ocak başı gibi takıma geri döneceği söyleniyor.
- Türkiye'de uzun sıkıntısı çeken ve Oberto'ya teklif dahi götüren Efes Pilsen'e kötü haber geldi. Fabrico Oberto uzun bir süredir boştaydı ve Avrupa'ya dönme planları yapıyordu. Ancak haberlere yansıyanlar Portland ile şu an prensipte anlaştığı yönünde. Umarım sakatlık laneti üzerinde olan Blazers'ta bu lanet ona da uğramaz.
- 2007'de Portland tarafından seçilen ve bir türlü sakatlıkların peşini bırakmadığı Greg Oden'ın geleceği belirsizliğini koruyor. Portland'ın şu an için Oden ile kontrat uzatmayı düşünmediği öğrenildi. Oden'ın üç senedir hiç tam sezon Portland forması giyememesinin de nedeni büyük bu konuda. Onun bu seneki performansına göre Portland'ın yazın karar vereceği konuşuluyor.
- LeBron James'i kaybeden Cavs'ta Hickson'un gelişimi ve performansıyla önemli bir isim olacağı öngörülüyordu. Ancak yeni koç Byron Scott basına zehir zemberek açıklamalarda bulundu. Hickson'u hazırlık karşılaşmalarında ilk beşte yer vermek istedikleri için denediklerini belirten Scott buna rağmen oyuncusunun hücum bilgisinin sıfır olduğunu ve konsantrasyonunu bir türlü toparlayamadığını belirtti. Hickson'un bu açıklamalardan sonra moralinin nasıl olacağı ve sezona nasıl başlayacağı ise merak konusu.
- Ve müzmin sakat olarak son 3 sezonda akıllarda yer eden Michael Redd'in dönüş hazırlığında olduğunu belirtmekte fayda var. Şubat ayında dönecek olmasına rağmen Redd'i basketbol ateşi sarmış durumda ve hangi pozisyonda olursa olsun dönüp takıma katkı sağlamak istediğinden bahsetmiş. Redd'in zamanında kalbur üstü oyuncular sınıfında sayıldığını hepimiz biliyoruz ancak o dönemleri kapatalı uzun zaman oldu. Jennings ve Redd aynı takımda nasıl olacak merak etmiyor da değilim aslında.
Etiketler:
Blazers,
Bucks,
Byron Scott,
Heat,
Mike Miller,
NBA Haber,
Oden
Eski Kadroya Genç Takviyeler
San Antonio Spurs. 2000'li yılların en başarılı takımlarından biri olan Spurs kadrosunun yaşlılığı sakatlıklar derken şampiyon oldukları 2007 sezonundan bu yana bir düşüş içerisinde olan Spurs kadrosuna diri bir Jefferson'da katmış olsa da fayda etmedi. Ama gençlere önem veren ve bu takımın da artık gençlere ihtiyacı olduğunun farkında olan Greg Popovich geçtiğimiz sezon da olduğu gibi bu sezonda gençlere süre verecektir. Drafttan seçtikleri James Anderson'da sezon içerisinde muhakkak kendi sürelerini hak edip takımda kendine yer bulacaktır.
Öncelikle Spurs geçen yaz takıma kattığı Richard Jefferson'dan sezon içinde hiç iyi verim alamamıştı. Şampiyonluk kazanabilmek amacıyla takıma katılan Jefferson'un olumlu katkı sağlayamaması bir sonraki sezon için salry'de sıkıntı çeken ve 15 milyonu bu oyuncuya verecek Spurs organizasyonu adına kötü bir haberdi. Jefferson'un kontrat opsiyonunu kullanıp serbest kalması belki de en çok Spurs'u sevindirdi. Yeniden anlaşılabilirse bile daha az bir fiyata anlaşılabilirdi ki öyle de oldu. Ama biraz fazla abartılı bir kontrat verdi Spurs. Bu sezon 15 yerine 8 milyon verecek ama kontratı 4 yıl için 39 milyon dolar. Yani Spurs yönetimi bu işten kâr değil aksine zarar edebilir. Hani Jefferson'un Spurs sistemine uyması için basketbol tanrılarının bu işe el atması falan gerekebilir.
Uzun şutör her takımın ihtiyacı ve hücum varyasyonları açısından bir çok takımın da aradığı özellik. Spurs'un sisteminde de en az bir tane olması gereken bu profili yıllardır Matt Bonner dolduruyordu. Ancak Spurs yönetimi gerek draftlarda gerekse yaz kamplarında hep uzun şutör aramalarını sürdürüyordu ancak elden bir şey çıkmadı ve kontratı sonlanan Bonner'a 4 yıl 16 milyonu saydılar. Bonner elinden geldiğince savunma yapmaya çalışan ve ceza şutlarını da net olrak cezalandıran bir uzun ki bu takımın 4 yıldır da simgesi. Ama en azından Jefferson'a verdikleri kontrat kadar kaybedeceği bir şey olmaz Spurs'un çünkü Bonner 4 yıl sonra da bu özelliklerinden bir şey kaybedecek değil.
Bir kaç yıl önce 2-3 milyon doları vermemek adına bedavaya Scola'yı Rockets'e önderen ve gösterdiği performansın ardından buna pişman olan Spurs bu sefer Avrupa'dan Splitter'a yöneldi ve aynı cimriliği göstermeyip 3 yıl 11 milyonluk kontratı sundu. Aslında 3 yıllık bir sevdaydı onlarınki ve sonunda Splitter Spurs için forma giyecek. Geçtiğimiz sezonu oldukça başarılı gçeiren ve Mvp ödülleriyle duvarını süsleyen Splitter şimdi Nba'de rüştünü ispatlamak zorunda. Geçtiğimiz yıllarda Hill, Blair gibi isimlere önemli dakikalar veren ve yaşlanan bu kadroda gençlerin önemini bilen Popvich'in de uzun süredir Splitter'ı istediğini biliyorduk. Ayrıca San Antonio Pınar Karşıyaka'dan tanıdığımız Gary Neal ile de kontrat imzaladı.
Pg - T.Parker / G.Hill
Sg - M.Ginobili / G.Neal / J.Anderson
Sf - R.Jefferson / M.Bonner / B.Simmons
Pf - T.Duncan / A.McDyess
C - D.Blair / T.Splitter
Splitter'ın eklenmesi, Bonner'ın zaman zaman 4 numara oynaması ve Blair'in hazırlık maçlarında ilk beşe yerleştirilmesiyle uzun rotasyonu biraz rahatlayacak gibi. Özellikle Blair'in hazırlık maçlarındaki performansı sezon için fazlasıyla umut verici oldu Spurs adına. Ancak henüz hazırlık karşılaşmalarında Splitter'ı izleme fırsatımız olmadı ve bunu sezona bıraktık. Blair'in ve Splitter'ın dışında kadroda umut veren gençlerden biri de şüphesiz Geroge Hill olacak. Duncan'ın artık yavaşlayan ayakları ile savunma konusunda eskisi gibi sert bir takım olamasa da hücum açısından olumlu performans sergileyeceklerdir.
Spurs gelecek sezon ne yapar kısmına gelirsek, eskisi gibi sert ve sıkı oyunlarını sergileyemiyorlar ve hızlı oynayan takımlara karşı geçen sezon play-off'ta olsun normal sezonda olsun nasıl aciz kaldıklarını da gördük. İşte bu yüzden Spurs'un şampiyonluk adayı olacağını söylemiyorum ama play-off için yine iddialı bir kadrosu var.
21 Ekim 2010 Perşembe
Regal Fc Barcelona 80-66 Cibona Zagreb
Fenerbahçe Ülker'in grubunda yer alan son şampiyon Barcelona beklendiği gibi rahat bir oyun ve skorla Euroleague sezonunu açtı. Maçın başlamasından itibaren üstünlüğünü rakibe hissettiren Barcelona, zaman zaman hücumda sıkıntı yaşasa da Cibona'nın kadro kalitesi olarak düşük bir seviyede olması bunun maça yansımasına izin vermedi. Oyunun bitse de gitsek havasına dönmediği dakikalarda Bogdanovic dışında sorumluluğu üstlenecek bir ismin çıkmaması, pasa dayalı oynamayan Cibona'nın işini oldukça zorlaştırdı.
Hücum planlarını sadece içeriyi teke tekte zorlayarak ortaya koymuş olan Cibona, bu durumda hücumda oldukça sıkıntı yaşadı. Uzun süre sayı bulamadı. Hemen maçın başında 2 dakika içerisinde 6 sayı bulan Cibona, devamında 8 dakika içerisinde de 6 sayı buldu. Aynı şekilde ikinci periyodun ilk 8 dakikası sadece 3 sayı bulabilen Cibona, 2 dakika içinde bulduğu 5 sayıyla devreyi 20 sayıyla bitirebildi. Devre boyunca tek bir asisti olmayan Cibona takımı, üçlük isabeti de bulamadı.
İkinci devreye hücumda momentumu yakalayarak başlayan Barcelona, 51-26'lık bir üstünlük ile maçın zirve anını yaşadı ama maçı rolantiye alıp, bitse de gitsek havasına geçince skoru korumak kolay olmadı. Bu skordan sonra ki 14 dakikalık dilimin tabelaya yansımış şekli, 29-40 ile Cibona lehine. Üçüncü periyotta 2 asist yapan Cibona, 41 sayının 22'sini de Bogdanovic'den buldu. Maç içerisinde 25-24'ten sonra yakalanan antreman havası skoru diğerleri lehine doğru açtı. Bu hava takımın asist sayılarına ve üçlük isabetlerini de yansıdı. Son periyot Cibona'nın 7 asisti ve 4 üçlük isabeti var.
Gelecek hafta Cibona sahasında Fenerbahçe Ülker'i ağırlayacak ve ilk hafta oynanan oyunlara bakarsak Fenerbahçe Ülker'in rahat kazanmasını bekleyebiliriz. Hücumda kısıtlı opsiyona sahip Cibona'yı, çok çeşitli silahlarla Fb Ülker yenerek Barcelona deplasmanına 2'de 2 ile moralli gidecektir.
Union Olimpija 95-90 Efes Pilsen
Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı kupasında Fenerbahçe Ülker'i geçtikten sonra hafta sonu Antalya'ya karşı süpriz bir mağlubiyet alan Efes Pilsen için Euroleague sezonu da istediği gibi başlamadı. Kağıt üzerinde rahat bir şekilde rakibini geride bırakmasını beklediğimiz Efes Pilsen'in almış olduğu bu mağlubiyet moralleri ciddi anlamda bozdu.
Geceye kötü başlayan Efes Pilsen, rakibine pota altından ciddi sayı imkanı verdi. Bunu kullanmaktan kaçınmayan Union, hücumda yakaladığı akıcılık ile maçın başında üstünlüğü eline alarak bunu skora da yansıttı ve 16-8 öne geçti. Maçın başlangıcında savunmada istediği düzeni ortaya koyamayan Efes, aynı şekilde hücumda da pota altına top sokmaktan uzak ve sadece Rakocevic'in eline bakar bir şekilde 8 sayının 6'sını bu oyuncudan buldu. Periyot sonunda da atılan 16 sayının 8'i Rakocevic'den gelmişti. Bu anlarda ilk periyodun sonlarına doğru gelen tam saha baskı ve set oyununa karşı savunmanın sertleşmesi, maçın gidişatı adına umutlandırdı ki bu savunma değişkenliği guard değişimi sonrası Kerem Tunçeri'nin rol almasıyla öne çıktı. Ancak ikinci periyot dışında savunma pek ortada olmayınca Efes rahat kazanabileceği maçı sıkıntıya soktu.
İkinci periyodun başında sertleşen savunma ve bununla beraber kolay sayı imkanı vermeyen Efes Pilsen, ilk basketi 5.55 kala yedi. Burada oyunu tamamen kendi lehine çevirememesi hücumda yakalanamayan momentumdan kaynaklıydı. Bu süre zarfı içerisinde Efes'in maç içindeki ilk üçlük isabeti Kerem Tunçeri'den gelmesine rağmen, bir hücum iyi üç hücum kötü olunca yapılan savunma bir değer kazanmadı ki Gregory üst üste sayılarla farkı tekrar çift hanelere yaklaştırdı. Hücumda bireysel performansa kalan, pota altını kullanamayan Efes Pilsen için periyotta şans anı Rakocevic'in yakaladığı basket faul ile gelen sayılar oldu. Bunun peşine Nachbar'ın Efes Pilsen adına gelen ikinci üçlüğü periyot sonuna doğru farkı tekrar aşağılara çekti ve Efes öne geçme şansı yakaladı. Ancak Rakocevic'den gelen basit top kaybı, devrenin 30-29 Union lehine bitmesine ön ayak oldu.
İlk yarıda hücumda yakalanamayan üretkenlik, istatistiklere de 1 asist olarak yansıdı. Takım olarak sadece 1 asist yapan, savunmada bir periyot hiç bir hareketlilik göstermeyen Efes Pilsen'in sadece 1 sayıyla devreyi geride kapatması şans olarak değerlendirilebilir ki ikinci devre bunu kullanması için ciddi fırsatlar geldi. Ama Efes Pilsen'in maçı almaya niyeti pek yoktu, alamadılar da zaten.
Efes Pilsen adına maçın en üretken döneminin yaşandığı üçüncü periyot, istatistiklerde de 7 dakikada 5 asist daha yapılarak asist sayısının 6'ya çıkmasıyla kendini belli etti. Ancak bu sefer sorun olarak savunma gözüküyordu, ve iyi hücum yaparken verilen bu kolay sayı imkanları farkın bir türlü açılmasına izin vermiyordu. Maçın belli bölümü hariç, ikili oyunlarda çok kötü savunma yapan Efes Pilsen Union Olimpija oyuncularına ciddi şans verdi. Gregory 16, Pinkney 23 sayıyla maçı tamamladılar. İlk periyotta olduğu gibi, üçüncü periyotta da rakibe kolay sayı imkanı veren Efes Pilsen sırasıyla 22 ve 23 sayı yedi. İkinci periyotta bu rakam sadece 8, evet 8.
Kötü savunma son periyotta da devam edince, Union Olimpija taraftar desteğiyle bir ara momentumu kendi lehine çevirmek üzereydi ancak Efes Pilsen'in Union'ın top kaybıyla yakaladığı şans 6-7'lere çıkacak farkı 2'ye indirdi ve maç sonuna kadar bu şekilde giden maça dönüştü. Maç boyunca belki de iyi yaptığımız şeylerin başında gelen ribaunt konusunda maçın sonunda kaptırdığımız bir ribaunt, 3 sayılık farkı eritmeye neden oldu ve son top iyi kullanılmayınca 71-71 ile maç uzadı.
Uzunların beşlemesinden dolayı Dudley'in uzatmalarda süre bulmasını saymazsak 7 kişiyle oynayan Efes Pilsen'in Ender'e sadece 2 dakika vermesi ve Sinan Güler'in oyuna hiç dahil olmaması dikkat çekici.
Uzatma dakikalarında Nachbar ve Roberts'dan yararlanamayan Efes Pilsen, maç boyunca pek süre alamayan Dudley ile oynamak durumunda kaldı. Kerem Tunçeri'nin basketleriyle uzatmaya iyi başlanmasına rağmen bitirici darbe yine vurulamadı, maç ikinci uzatmaya gitti. Burada hücumda yapılan hatalar ile üstünlüğü kaptıran Efes Pilsen, rakibin serbest atışlarda isabet bulmasıyla da maçı 95-90 kaybetti.
20 Ekim 2010 Çarşamba
Yatırım Yapıldı, Kâr Bekleniyor
Geçtiğimiz sezonu fazlasıyla sıkıntılı geçiren ve basketboldan çok saha dışı olaylar yaşayan Wizards için sezonun sonunda yaşanan tek olumlu gelişme draft piyangosunun kapılrını çalması oldu. LeBron James çılgınlığının tamamen dışında olsalarda James sayesinde Hinrich'e kavuştular. Chicago Hinrich ve kontratını James'i takıma katabilmek adına yok pahasına Wizards'a yollamıştı. Aynı olay Yi Jianlian takasında da karşılarına çıktı ve LeBron James çılgınlığında Miami'den sonra karlı çıkan ikinci takım olabilirler.
Draftta ilk sırayı aldıkları andan itibaren Wizards'ın John Wall'ı seçeceği belliydi. Sadece onu kamplarına davet ettiler. Filp Saunders'ın açıklamalarına göre bu sezon oyun tamamen John Wall'ın üzerinden kurulacak ve oyuncunun lige kolay alışması sağlanacak. Wizards'ta Wall'ın oyun kurucu pozisyonuna geçmesi ve topun tek sahibi olması takımda bir kişiyi fazlalık olarak gösteriyor aslında o da Gilbert Arenas. Wall'ın takımda olması onu ne kadar etkileyecek ve saf şutör guard konumunda işleri ne kadar idare edebilecek merak konusuyken bu gelişmeler içinde takım menajeri de Arenas'a sahip çıkan açıklamalar yapıyor. Yani görünen o k Arenas bu sezon yine Wizards'ta ancak Wall seçimi ile belli başlı hedeflere sahip olan ve adım adım bu yolda ilerleyecek olan Wizards takımında Arenas'ın çıkaracağı en küçük bir huzursuzluk takımdan uzaklaştırılmasına neden olabilir.
Wizards aslında ayağına gelen takas fırsatlarını hiç geri çevirmedi bu yaz. Hinrich ve Yi Jianlian takasları ile takıma yeni ve taze kan getirmiş oldular. Yi Jianlian, Nba çevresinde belki de kredisini tüketmiş biri, hala yaşı genç ancak bir türlü istenilen gelişmeyi gösterememiş olması ona karşı oluşan beklentilerin azalmasına neden oldu. Beklentilerin azalması onun oyunu adına olumlu yansıyacağını düşünüyorum ben.
Bir diğer takasa bakacak olursak Chicago'dan Hinrich'i alarak hem Wall'ı yedekleyecek hem de onun gelişiminde biraz olsun katkı sağlayacak birini takıma katmış oldular. Ama ilginçtir ki hazırlık maçlarında Wall-Arenas-Hinrich üçlüsü ilk beş çıktı. Zaman zaman Hinrich'in zaman zamansa Arenas'ın 3 numaraya çekildiği anları gördük. Aslında ilginç ve kısa bir beşle sahaya çıkan Wizards'ta bu taktik işe yaramış gibi gözüküyor. Üç defa ilk beş içinde bu üç oyuncusu olan Wizards bu üç maçtanda galip ayrıldı.
Pg - J.Wall / K.Hinrich / M.Collins
Sg - G.Arenas / N.Young
Sf - A.Thronton / J.Howard / C.Martin
Pf - A.Blatche / Y.Jianlian
C - J.McGee /H.Armstrong
Evet belki bu sezon değil ama bir kaç ekleme ile iş yapabilecek potansiyelli bir kadrosu var. Bu sene Wall'ın önderliğinde play-off yarışında iddialı takımlardan biri olacaklardır ancak daha fazlasını beklemek şu an için hayalcilik olur. Wizards gelecek bir iki sezon içinde kadrosunun daha da şekillenmesi ile üzerine ciddi ciddi konuşulacak bir takım haline gelecektir. Tabi Wall'ın performansıda burada önem teşkil ediyor.
Fenerbahçe:86 - Lıetuvos Rytas:69
Bu sezon final four hedefi ile yola çıkan ve kadrosunu şekillendirek Fenerbahçe Ülker Euroleague'de bu sezonki ilk maçına seyircisi önünde çıktı. Lietuvos Rytas'ı evinde ağırlayan Fenerbahçe maçtan 86-69 galip ayrılarak Avrupa arenasına iyi bir başlangıç yapmış oldu.
Maça Fenerbahçe oldukça istekli başladı. Hücumda yüzdeli bir çeyrek geçiren sarı lacivertliler işin savunma yönünde de fazlasıyla iyiydi. İlk çeyrek sonucu zaten oynanan basketbol adına bilgi vermekte:24-16 Fenerbahçe'de hafta sonu Banvit'e karşı müthiş performansıyla lige merhaba diyen Lavrinovic Avrupa arenasına da iyi başladı. İlk çeyrek fazlasıyla efektif bir oyun oynayan Lavrinovic 11 sayıyla ilk çeyreği kapattı. Özellikle üçlükleri ile rakip savunmanın kilidini çözdü. Bunun dışında Ukic ve Tomas ilk çeyrek başında oyundan çıkmadan önemli katkılarda bulundular. Ukic hızlı hücumları çok iyi organize etti ve takımın skor bulmasında oldukça etkiliydi. Rytas'ta ise ilk çeyrek attığı 5 sayı ile öne çıkan isim Bjelica oldu.
İkinci çeyreğe Oğuz Savaş'ın sayıları ile başlayan Fenerbahçe rakibin hızlı tempolu oyununa karşılık verince bir anlık bocalama yaşasa da rakibi top kaybına zorlayarak çeyreğe 8-2 ile başladı. Bu dakikadan itibaren oyun zaman zaman Rytas kontrolüne geçti zaman zamansa Fener rölantiye alarak basketbolunu sürdürdü. Haliyle ilk 2 dakikadaki 8 sayının ardından çeyreğin kalan 8 dakikasında sadece 8 sayı bulabildi Fenerbahçe. Ancak hücumda ne kadar zayıf bir dönem geçiriyor olsa da savunmayı elden bırakmayarak Rytas'a aynı süre içinde sadece 9 sayı şansı tanıdı ve farkın kapanmasını önledi.
Fenerbahçe'de Lavrinovic-Tomas ve Ukic üçlüsünün dışında benchten gelen isimlerinde ilk yarıda önemli katkıları vardı. Oğuz Savaş skorer oyunu ile skorda Fener'in öne fırlamasını sağlarken, Kinsey hareketli oyunu ile Rytas guardlarına zor anlar yaşattı. Kaya ise skor bulamamasına karşın ribauntlarda verdiği katkı ile önemli işler yaptı ki 7 dakikada 7 ribaunt fazlasıyla etkileyici. Rytas'ta ise Newley biraz ön plana çıkmaya çalıştı ama takımın kötü bir gece geçiriyor olması onun performansının silik gözükmesine neden oluyor.
Üçüncü çeyreğe Ukic'in üçlüğü ile başlayan ve devamında Lavrinovic'in üçlüğü ile skorer oyununa devam etti Fenerbahçe. Bu çeyrekte oyun genelde Vidmar'ın üstünden oynandı ki bir iki hücumda üst süte basketi bulunca sıcak el olarak sürekli top ona indi hücumlarda. Gerçi Fenerbahçe'nin klasik basketbol anlayışıdır uzunlara top indirmek ki bugünde istatistiklere baktığımızda üç uzununun skor anlamında oyunu domine ettiğini görebiliyoruz. Bu akşam Vidmar-Lavrinovic-Oğuz üçlüsü kaydettiği 48 sayıyla oyunu kopartan isimler oldular.
Son çeyreğe 17 sayı farkla giren Fenerbahçe skor üretmekte zorlanınca fark bir anda 12'ye indi ve acaba mı sorusu sorulmaya başlandı. O anda sahneye çıkan Vidmar ve Kinsey'in aleey-oup basketi ile psikolojik ve skor açısından avantaj yine sarı lacivertlilere geçti. Maçın son bölümünde Rytas yine kolay basketler bulsada aradaki fark oyunun krize girmesine izin vermedi ve Fenerbahçe maçı kazanarak ilk galibiyetini aldı. Ayrıca Cemal Nalga'yı da sadece ilk periyot izleyebildik adam akıllı. Maçın adamı Lavrinovic gibi gözükse de kritik zamanda gelen basketleri ve uzun zamandır en iyi performanslarından birini sergileyen Vidmar'a oyumu veriyorum ben.
Fenerbahçe gösterdi ki bu takımdan yüksek bir başarı beklememek için bir neden yok. Daha sezon başı olmasına rağmen itekli savunmaları var. Hücum belki şu an istenilen seviyede değil ama zamanla o da oturacak ve komple bir takım olacaklar. Uzunlar üzerinden oynanan oyunların yanı sıra Ömer-Ukic-Tomas gibi kısaların da zaman zaman oyuna damga vurması her oyuncudan katkı alınabilecğeinin göstergesi.
Ayrıca yazının sonunda Fenerbahçe seyircisine de teşekkür etmek istiyorum. 9.000 civarında seyirci izledi maçı salonda. Geçtiğimiz sezon seyirci konusunda hayli sıkıntı yaşayan Fenerbahçe için bence bir açılış maçı açısından fazlasıyla iyi bir seyirci potansiyeliydi. Bu desteğin artarak diğer grup maçlarında da sürmesini bekliyoruz.
19 Ekim 2010 Salı
Melo'nun Bulanık Geleceğinde Denver'ın Durumu
Denver'ın off-season dönemi çok enteresan geçti. Piyasaya hakim bir görüntü çizen ancak hamle konusunda sessiz kaldıktan sonra önemli bir hamle ile takımda eksiğini kapatan Nuggets bunun yanında aslında bir çok defa off-season gündemine oturdu. Nedeni ise Carmelo ve takımın geleceği hakkındaydı. Aslında Denver'ın sezon değerlendirmesini çok çok öncelerde de yazardım ama Melo'nun olası takasını bekledim ancak şu an sular durulmuş gibi.
Denver'da her zaman belirlenen yüksek hedefler ve oraya ulaşamama durumu olmuştur. 2 yıl önce Billups'un takıma katılması ile konferans finallerine kadar çıkan ve Batı'da ciddi bir tehlike olan Denver Nuggets bir önceki sezonki konferans finalinin üzerine koymak yerine daha ilk turda Utah'a elendi. Aslında eldeki çekirdek kadro da hiç fena değil ancak bir şekilde kimya olmuyor demek ki. Denver belki de artık bir şeyleri değiştirmek adına bu yaz bence önemli hamlelere imza attı. Öncelikle benchin artık sadece Jr Smith'ten ibaret olmaması gerekiyordu. 2006 yılında Hawks taradından 5.sırada seçilen ancak bir türlü beklenileni karşılayamayan Shelden Williams takıma eklendi. Uzun rotasyonuna Williams hamlesinin yanı sıra bu yaz Batı'da özellikle Dallas'ın da çok istediği Al Harrington'u kadrolarna kattılar. Kenyon'un sıkça sakatlanmasını artık dert etmeyecek Denver böylece ve pota altında Nene'nin yanında şutuyla öne çıkabilen birini yerleştirerek hücumda da çeşitlilik yaratabilecek.
Off-season hamlelerinden sonra yaz boyu gündemi meşgul eden Carmelo'ya gelelim. Öncelikle Heat'in LeBron&Wade&Bosh üçlüsünü bir araya getirmesinin ardından eli boş kalan ancak salary'sinde gerekli boşluk olan Knicks yönetimi Amare'nin yanına gelecek sene Melo'yu eklemenin planlarını yapıyor. Hatta sadece Melo ile değil Paul ile de ciddi ciddi ilgileniyor Knicks. Aslında burada Melo'ya biraz olsun hak veriyorum. Paul ve Amare ile beraber oynamak kulağa hem güzel geliyor hem de gerek kolej kariyeri gerekse Nba kariyeri boyunca karşılaştırıldığı James'in karşısında kurulacak olan yeni bir güç onu cezbediyor. Ancak kararını net olarak hala verebilmiş değil ki asıl sorun da burada. Öncelikle yaz başında Denver'ın kontrat uzatma teklifini reddetti Melo ve buradan da anlaşılıyor ki gelecek yaz serbest oyuncu piyasasında yer edecek. Bu kontrat teklifini reddettikten sonra adı bir çok takas dedikodusu ile yan yana geçti Melo'nun. Öyle ki takım arkadaşı Billups'ta Melo'nun takımdan ayrılmaması için Melo ile görüştü. Tüm bu keşmekeşin içinde Melo basın güünde Denver formasını üzerine geçirerek hiç bir yere gitmiyorum mesajını verdi. Peki bu gelecek yaz takımdan ayrılmasına engel olur mu ? Tabi ki hayır. Ancak görülen o ki son bir sezon daha kendisine güvenen takımını ve taraftarını memnun etmeye çalışarak bir yola çıkacak. Kim bilir belki de Denver onun bir sonraki yaz boş yere gitmesi yerine takas ile Melo'yu elden çıkartır.
Pg - C.Billups / A.Carter / Ty.Lawson
Sg - A.Aflalo / G.Forbes
Sf - C.Anthony / Jr Smith / R.Balkman
Pf - A.Harrington / K.Martin / S.Williams
C - N.Hilario / C.Andersen
Kadroya baktığımızda Denver'ın uzun rotasyonunun aslında hiç yabana atılmayacak cinsten olduğunu görüyoruz. Ama bunca sene Martin ve Nene'nin sakatlıkları ile uğraştılar ve istenilen seviyeye gelemediler. Bu yaz yapılan iki takviye ile daha sağlam, sert ve hareketli bir pota altı rotasyonuna sahip olan Denver Nuggets geçtiğimiz sezona göre daha tehlikeli. Aflalo'nun gelişimi ve skorer guard terimine tam anlamıyla uymaya başlaması ile beraber Denver beş pozisyonuda tehlikeli bir takım haline geldi. Bu yaz Amerika takımı ile kamp yapan ve altın madalya kazanan Billups'ta lige en hazır girecek olan oyunculardan. Bunun yanı sıra Denver'da belki de son sezonunu geçirecek olan Melo en iyi oyunlarından birini oynayacaktır bu sezon başarı adına.
Kısacası artık Denver adına iyi şeyler olmasının vakti geldi. Gerek guard gerekse uzun rotasyonu ile önemli bir kadroya sahipler ve başarının gelmemesi için hiç bir neden yok. Denver bu sezon en azından konferans finalini yeniden görmelidir. Bu sezon elde edecekleri sıralama takımın geleceği ve Melo'nun kararı açısından da oldukça etkili olacaktır çünkü...
18 Ekim 2010 Pazartesi
Olympiakos:82 - Real Madrid:66
Evet bu sezon Euroleague'i de takip edip burada yorumlamaya çalışacağız ekibimiz ile... Ligin açılış maçı az önce tamamlandı ve ligi geçen yıl 2.sırada bitiren Olympiakos güçlü rakibi Real Madrid'i 82-66 gibi önemli bir skorla mağlup ederek hem lige iyi bir giriş yapmış oldu hem de averaj açısından avantaj sağladı.
Maçın ilk periyoduna iki takımda tutuk başladı. Madrid'de guardlar Rodriguez ve Llull ön plana çıkarken Olympiakos'un Sırp guardı Teodosic ise ilk çeyrek sahne almayı tercih etmedi. Aslında iki takım da açık vermeden oynuyordu ve sıkıntılı bir basketbol vardı sahada. Oyunu çözen isim periyot ortasında oyuna dahil olan ve hem hücum hem de savunmada takımında başı çeken isim olan Bourousis oldu. Özellikle çeyrek boyunca hücumda Spanoulis ile çok iyi anlaşan ve savunmada da Ante Tomic'i sindiren oyunu Olympiakos'a maçı kazandıran başlıca etmendi bana kalırsa.
İkinci çeyreğe Llull'un skorer oyunu ile Madrid üstün başladı ve Olympiakos uzun süre skor bulmakta zorlandı. Ancak çeyreğin devam eden anlarında işler tersine döndü ve Madrid altı yedi sayı ile öndeyken maç yine dengeye geldi. Üçüncü çeyrekte ise beklenen adam Teodosic sahneye çıktı ve oyunun dengesini takımı adına çeviren isim oldu. Üçüncü çeyrekte atağa başlayan kırmızılar son periyodun başında da rakibini boğan savunma ve hücumu ile maçı kopartmayı başardı.
Merak ettiğim oyuncular arasında Dünya Şampiyonası'nda ismi parlayan Sırp oyuncu Keselj geliyordu. Ancak 17 dakikada attığı sadece bir isabetli basket ve 3 sayısı var. Tabi bunda biraz da Madrid'de Vidal'ın performansı fazlasıyla etkiliydi ancak yine de Keselj'in performansı bende hayal kırıklığı yarattı şimdilik. Olympiakos'da Nielsen erkenden faul problemine girmesi yüzünden iyi bir maç çıkartamadı ve süreleri çok azdı. Ancak Nielsen'in bir kaç dakika eksik olması Olympiakos gibi komple bir takıma asla etki etmiyor. Takımda öyle bir guard üçlüsü var ki zaten hani üçü birden bir takımın başında guard diye oynayacak isimler. Teodosic-Papaloukas ve Spanoulis. Böyle bir üçlü varken takımlar arasındaki asist farkına da şaşırmamak gerek haliyle. Bu üçlüden bahsetmişken özellikle Madrid'in alan savunmasına döndüğü anlarda üçlükler ile oyunu kopartan isimler oldular.
Real Madrid'de zaten İspanya forması altında radarıma giren Llull'un performansı tatmin ediciydi ama tek başına da ancak bu kadarını yapabilirdi. Bir ara Suarez şutları ile Madrid'i ayakta tutmaya çalıştı ama karşısında çok komple bir takım olduğundan çabalar boşa gitti. Garbajosa sakat mı değil mi bilemiyorum ama az süre alması garibime gitti. Madrid'in bu sezon en iddialı transferlerinden biri olan ve Nba'den gelen Sergio Rıdriguez ise ilk maçında vasat bir görüntü çizdi.
Böylece Olympiakos lige iyi ve temiz bir galibiyet ile başlayarak avantaj elde etti. Maçı kazanırken yaptığı averaj da grup için önem teşkil edebilir.
Maçın ilk periyoduna iki takımda tutuk başladı. Madrid'de guardlar Rodriguez ve Llull ön plana çıkarken Olympiakos'un Sırp guardı Teodosic ise ilk çeyrek sahne almayı tercih etmedi. Aslında iki takım da açık vermeden oynuyordu ve sıkıntılı bir basketbol vardı sahada. Oyunu çözen isim periyot ortasında oyuna dahil olan ve hem hücum hem de savunmada takımında başı çeken isim olan Bourousis oldu. Özellikle çeyrek boyunca hücumda Spanoulis ile çok iyi anlaşan ve savunmada da Ante Tomic'i sindiren oyunu Olympiakos'a maçı kazandıran başlıca etmendi bana kalırsa.
İkinci çeyreğe Llull'un skorer oyunu ile Madrid üstün başladı ve Olympiakos uzun süre skor bulmakta zorlandı. Ancak çeyreğin devam eden anlarında işler tersine döndü ve Madrid altı yedi sayı ile öndeyken maç yine dengeye geldi. Üçüncü çeyrekte ise beklenen adam Teodosic sahneye çıktı ve oyunun dengesini takımı adına çeviren isim oldu. Üçüncü çeyrekte atağa başlayan kırmızılar son periyodun başında da rakibini boğan savunma ve hücumu ile maçı kopartmayı başardı.
Merak ettiğim oyuncular arasında Dünya Şampiyonası'nda ismi parlayan Sırp oyuncu Keselj geliyordu. Ancak 17 dakikada attığı sadece bir isabetli basket ve 3 sayısı var. Tabi bunda biraz da Madrid'de Vidal'ın performansı fazlasıyla etkiliydi ancak yine de Keselj'in performansı bende hayal kırıklığı yarattı şimdilik. Olympiakos'da Nielsen erkenden faul problemine girmesi yüzünden iyi bir maç çıkartamadı ve süreleri çok azdı. Ancak Nielsen'in bir kaç dakika eksik olması Olympiakos gibi komple bir takıma asla etki etmiyor. Takımda öyle bir guard üçlüsü var ki zaten hani üçü birden bir takımın başında guard diye oynayacak isimler. Teodosic-Papaloukas ve Spanoulis. Böyle bir üçlü varken takımlar arasındaki asist farkına da şaşırmamak gerek haliyle. Bu üçlüden bahsetmişken özellikle Madrid'in alan savunmasına döndüğü anlarda üçlükler ile oyunu kopartan isimler oldular.
Real Madrid'de zaten İspanya forması altında radarıma giren Llull'un performansı tatmin ediciydi ama tek başına da ancak bu kadarını yapabilirdi. Bir ara Suarez şutları ile Madrid'i ayakta tutmaya çalıştı ama karşısında çok komple bir takım olduğundan çabalar boşa gitti. Garbajosa sakat mı değil mi bilemiyorum ama az süre alması garibime gitti. Madrid'in bu sezon en iddialı transferlerinden biri olan ve Nba'den gelen Sergio Rıdriguez ise ilk maçında vasat bir görüntü çizdi.
Böylece Olympiakos lige iyi ve temiz bir galibiyet ile başlayarak avantaj elde etti. Maçı kazanırken yaptığı averaj da grup için önem teşkil edebilir.
Nba'de Yeni Kural
Nba'de genel de uygulanaak yeni kurallar ilk olarak hazırlık karşılaşmalarında denenir ve kuralla ilgili oyuncu ve koçlardan iyi yada kötü yorumlar gelir. Bu sene uygulamaya konulacak kurallardan biri de 'teknik faul' kuralı. Artık hakeme en fak bir itiraz teknik faul ile cezalandırılacak ve bu da oyuncuları fazlasıyla zorlayacak.
Geçtiğimiz gün oynanan Celtics-Raptors karşılaşmasında kural tam olarak denenmiş ve 4 teknik faul düdüğü çıkmış. Üstelik 'trash-talk'ları ile ünlü Kevin Garnett ise yeni kuralın ilk kurbanı olmuş. Yaptığı bir faul sonrası itirazına teknik faul çalınan Garnett itirazını sürdürünce oyundan atılmış. Maçta teknik faul alan isimlerden biri olan Jermaine O'Neal karşılaşma sonraı mikrofonlara 'Hala şaşkınlık içerisindeyim.' derken Billups ise yeni kuralı 'Biz duygusal bir oyun oynuyoruz, golf değil. İster istemez itiraz olacak.' diyerek yorumlamış.
Nba'in bu yeni kuraldan geri adım atıp atmayacağı merak konusu olurken teknik faule verilen para cezaları da göz korkutacak cinsten. Lig boyunca 15 teknik faul sonrası her faulde oyunculara 5 bin dolar ceza gelecek. Sheed olsaydı da bu günleri bi görseydi demek geldi içimden...
17 Ekim 2010 Pazar
Bina Çöktü Enkazı Kaldı: Cavs
2010 Off-Season'un kaybedeni kim diye soracak olursanız size verilecek tek bir cevap vardır: Cleveland Cavaliers. Halbuki 7 yıl önce LeBron'un bu takıma gelmesiyle hem kulüp hem de Ohio halkı ne kadar da inanmıtı başarılı bir geleceğe, şampiyonluklara... Hatta bu yeni dönem için formalarını, saha parkelerini değiştirdiler, yeni bir başlangıç, yeni bir ekip gibi. Şimdi ellerinde ne kaldı peki? LeBron'dan sonra ellerinde bir kaç potansiyelli oyuncu ve Byron Scott. LeBron'un gidişini hazmedemeyen taım sahibi Dan Gilbert kendisini haksız duruma düşürdüğü mektubundan sonra olaylar yavaş yavaş durulmaya başlasa da Cavs'ın LeBron'lu hatıralarından sıyrılmak için yine parke ve forma değişikliğine gittiğini söyleyebiliriz.
Gidenlerin başında sadece LeBron James gelmiyordu takımın emektar pivotu Z'de ayrılmıştı Ohio ekibinden. Belki LeBron'un ayrılığından sonra koymadı ama bu takım paspas takımı halindeyken de şampiyonluk adayı ve ba Finali oynayan takım olduğunda da kadroda hep Ilgauskas vardı. 13 sene bu takımda oynadı ve sonuna kadar hakkını verdi formasının. O da kariyerinin sonunda belki de bir şampiyonluk için Cavs'tan ayrılmayı tercih etti.
Bir de takıma gelenlere bakacak olursak; serbest oyuncu olarak Joey Graham ekibe yeni katılan oyuncu olurken West ve Telfair'in takasıyla takıma Ryan Hollins ve Ramon Sessions katıldı. Hollins atletikliği ile ve Hickson ile beraber bu takımın pota altında olumlu işlere imza atabilirler. Sessions ise hücum yönü fazlasıyla iyi ama bunun yanında savunma yönü sıfır olan bir guard. Dış şutu olmadığından penetre etmeyi çok sever. Bakalım iki senedir Bucks ve Wolves'te tutunamadı Cavs'ta kendini bulabilecek mi?
Byron Scott'ta off-season'da Cleveland'a gelenlerden. Koç olarak Hornets'te miladını dolduran aslında Lakers'a gideceğini beklediğim Scott'un James'siz kadrosuyla Cavs'ı nerelere kadar götürebileceğini merak ediyorum. Aslında Scott ilk yılını geçirdiği takımlarına hep iyi basketbol oynatır ve pozitif bir ekip görünümünde olurlar. Bakalım James sonrası enkaz kaldırma senesinde Cavs'ı nerelere kadar götürecek ama ben yine de play-off yapmlarını beklemiyorum.
Pg - Mo Williams / R.Sessions
Sg - A.Parker / D.Gibson
Sf - J.Graham / J.Moon / J.Williams
Pf - A.Jamison / J.J Hickson / L.Powe
C - R.Hollins / A.Varejao
Kadro budur. LeBron'un gidişiye bu yan parça diye takıma alınan isimlerden şimdi bir beş kurulacak ve galibiyetler beklenecek. Belki takımın kazanma alışkanlığından dolayı işleri sandıklarından daha da kolay olabilir. Uzun rotasyonuna bakınca gayet iyi görünüyor ve hatta bu enkazın içinden Hickson patlama yapabilir. Bunun dışında takıma yüzük için gelen ve boynu bükük kalan Jamison'un neler yapacağı merak konusu. Ve Mo Williams.. James'in ayrılışından sonra resmen psikolojik bunalıma giren -resmen diyoruz çünkü bunu twitter'ında belirtti- Mo'nun basketboldan soğuduğu konuşuluyordu. Ama ben onun şu kadro içinde fazlasıyla parlayacağını düşünüyorum.
Yani sözün özü Cleveland'ın potansiyeli olan oyuncuları var ama belli bir hedefleri yok. Play-off'a katılmak ilk hedef olabilir ki katılırlarsa muazzam olur en azından belli şeylere oyunları ile cevap verirler. Ancak doğru düşünürsek Cavs'ın bu kadroyla işi çok zor. Dediğimiz gibi bu 13-15 isimin arasından 1-2 kişi istatistiksel olarak sıyrılacak ve kendine bir piyasa yapacak. Cavs'tan bu sene en azından gençlere yatırım ve güzel basketbol bekliyorum. Tekrar LeBron'un olduğu zamanlardaki günlerine dönebilmek adına.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)